Bale çıkışında kızıma sordum, “nasl buldun?” diye, o da “sonu dışında beğendim” dedi. “Sen olsan sonunu nasıl yapardın?” dedim, o da “tüm ruhları canlandırırdım, böylece Giselle ve prens de kavuşurdu” dedi.
Geçen hafta sonu Süreyya Operası’nda İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin tarafından sahnelenen Giselle balesine gittik.
Ben yıllar önce bir seçmeli derste –mühendisler kütük gibi insanlar olmasınlar, sanatla ilgili sosyal seçmeli dersler de alabilsinler diye, bize sunulan Art of Dancing dersinde tanışmıştım Giselle’le. Romantik ya da klasik balenin en önemli eserlerinden biriymiş Giselle. O günlerden aklımda kalmış Giselle, beyaz tütüsüyle, uçar gibi dansıyla bir orman perisi olarak…
Bu yüzden Devlet Opera ve Bale’nin programında görünce bir ay sonrası için almıştım biletlerimizi. Eser bu sezon İDOB tarafından Zorlu Center’da ve Süreyya Operası’nda da sergilenmiş. Biz sondan bir önceki gösteriye gittik.
Kalbi hasta olan güzel Giselle, kılık değiştirerek kendisiyle bir köylü kimliğiyle flört eden ve aslında bir kont olan Albrecht’e aşık olur. Ama hassas kalbi hüsrana uğrayınca ölür ve ormanda yaşayan Wili denen fantastik yaratıklardan birine dönüşür…Wililere peri, hayalet ya da ruh diyebiliriz. Ben en çok “peri” ismini yakıştırdım. Romantik baleye “beyaz bale” (ballet-blanc) de deniyormuş ilk zamanlar giydikleri uzun beyaz tütülerden ötürü..
İlk kez 28 Haziran 1841’de Paris’te, Ballet du Theatre de l’Academie Royale de Musique’de oynanan eser “Giselle”, Alman şair Heinrich Heine’nin “Almanya Üzerine” adlı kitabında anlattığı Wililer ve Victor Hugo’nun Hayaletler eserinden esinlenerek yaratılmış. Fransız besteci Adolphe Adam’ın müzikleri üzerine Jean Coralli-Jules Perrot-Marius Petipa koreografisiyle, kırsal yaşam biçimi ile olağan dışı dünyayı bir arada işleyen, aşkın yüceliği ve tutkunun vazgeçilmezliğini vurgulayan romantik balenin en önemli yapıtları arasında sayılıyormuş
İDOB dansçıları romantik döneme uygun kıyafetleri, klasik baleye özel el, ayak, kafa duruşları ile çok zarif ve güzel bir klasik bale gösterisi sundular. Kıyafetlerin hoşluğunun yanı sıra dekor bir harikaydı. O kalabalık ekibin küçücük Sürayya’nın sahnesine sığması, üstüne bir de gösterinin orkestra eşliğinde olması ise olağan üstüydü… Müteşekkiriz Devlet Opera ve Balesi’ne!.. Tüm yukarıdakilere ek olarak bizi Kadıköy’de, evimizden mantıklı uzaklıkta ve uygun bir fiyat ve nezih bir ortamla mutlu ettikleri için. (AKM’yi de beklemeye devam ediyorum, bakmayın.)
Fuayede bol bol küçük kız gördüm, annelerinin mi yoksa veya kendi istekleriyle mi geldiklerini bilmiyorum.. Ya da bale yapıp yapmadıklarını… Ama mutlu gözüküyorlardı.
Romantik hikayelerin sonlarındaki ancak-ahırette- buluşma durumu burada da geçerli. Giselle öldü, Albrecht çok pişman oldu, sevgililer sabaha kadar dans ettiler, Giselle Albrecht’in ölmesine mani oldu ama sabah ayrıldılar. Kızıma sordum, “nasl buldun?” diye, o da “sonu dışında beğendim” dedi. “Sen olsan sonunu nasıl yapardın?” dedim, o da “tüm ruhları canlandırırdım, böylece Giselle ve prens de kavuşurdu” dedi.
Bence de, madem fantastik eser, keşke canlansalardı 🙂
Öneri: Seneye programı takip edip mutlaka Giselle’i seyredin.