Kızıma “kumaş tasarımcısı olmak ister miydin?” diye sordum. 7 yaşındaki kızım “o ne?” diye sordu. Henüz “moda” ve “tasarım” ilişkisi kafasında kurulmamıştı. Ben de ona “mesela odanın perdelerinin desenini sen çizmek istemez miydin?” dedim, “Oleyyy, çok isterdim” dedi. Biz de, o kumaş tasarımcısı olabilsin(!) diye Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Polonya ile ilgili bir sergi ve çocuk etkinliğine gittik.
Türkiye Polonya ilişkilerinin 600. yılı sebebiyle açılmış “Uzak Komşu Yakın Anılar” adlı sergi 7 Mart -15 Haziran arasında Sakıp Sabancı Müzesi’nde yer alıyor. Müze bünyesinde yer alan çocuk eğitim merkezi ise sergi konusu ile ilgili farklı yaş gruplarına farklı etkinlikler hazırlayarak sergiyi onların anlayacağı/ ilgi duyacağı bir şekle sokuyorlar.
Bizim gezimizin ilk bölümünde çocuk katıldığı etkinlik dahilinde eğitimcileriyle Polonya sergisini dolaştı, sergiden ilham alarak kumaş tasarımını yaptı, anne baba ise kahve içti, baharda biraz Boğaz havası aldı.
İkinci bölümünde ise çocuk anne ve babasına rehberlik yaptı, sergiyi gezdirdi.
İşte öğrendiklerimizden (ve de hatırladıklarımızdan) bazıları:
Türkler – o zamanki Osmanlılar- ile Polonyalılar’ın ilk ilişkileri ticaret. Polonya zenginleri ve din adamlarının giysileri Bursa ipekli dokumalarından yapılırmış. Osmanlı’dan aldıkları halı ve kumaş dokumaları şato ve evlerinin duvarlarına süs olarak asarlarmış.
Küçük tur rehberimiz (ve onun sarı saçlı, Polonyalı tipli bebeği) bize sergiyi gezdirirken kumaş çizmeleri bulmamızı istedi, zira afişlerden birinde yer alan ve bizim ipekli kumaşlardan yapılmış çizmeler rehberimize çok enteresan gelmişti. Biz de bulduk.
Sergi afişlerinde kullanılan resimde Polonyalı bir grubun Osmanlılar tarafından karşılanışı var. Oradaki Osmanlılar Avrupalıların bizi genelde gördüğü gibi göbekli, bıyıklı ve şalvarlılar. (Doğru mu dersiniz?) Sonra rehberimiz bize sordu, afişte kullanılan kesitte kaç kişi varmış dersiniz? 150 kişi!
Giysiler, halılar, haritalar, savaş ekipmanları, o döneme ait tarihi bilgiler, çadır ve Osmanlı “delil”lerinden esinlenerek geliştirilmiş “hussar”ı gördük. Rehberimiz at ve çadırla ilgilendi, biz diğerleriyle. Hussar neymiş ben sesli okudum, rehber de hemen buldu bize gösterdi. Ağır zırhlı, baş ve omuzlarına kanat takan, soylu ve kahraman, atlı savaşçılar.
Polonyalıların tarihte Avrupa’da nasıl Almanya, Rusya ve diğerlerinin arasında kaldığını okuduk. Çok bilinen iki ismin iki Polonyalı olduğunu hatırladık: Güneş sistemini bulan Kopernik ve romantik piyanist Chopin. Bugün İstanbul’un en özel köylerinden biri olan Polonezköy’ün ilk kurucularının neden geldiklerini öğrendik.
Diğerleri değilse de, Chopin rehberimize bir şey ifade etti, zira evde çocuklar için hazırlanmış hoş bir Chopin kitabımız vardı. Doğan Egmont yayınları Klasik Müzik Masalları serisinden Dağınık Oda’yı size de tavsiye edelim.
Serginin devamı daha çok biz büyüklereydi, 1800’lerde Osmanlıların Ruslardan kaçan Polonyalıları teslim etmediğini, Kırım Savaşı’nda da Osmanlıya iki tabur gönüllü Polonyalı’nın yardım ettiğini, Nazım Hikmet’in de annesinin dedesinin de Polonya’dan gelip burada Türk tabiyetine geçen ve Türk milliyetçiliğinin temellerini atan bir kitabın yazarı olduğunu öğrendim.
Çıkışta kızımıza sorduk, gezinin en çok hangi bölümüne sevdin diye, bize rehberlik yapmayı sevmiş. Sonra da, hazırladığı kumaş tasarımı ile nasıl perde yapabileceğimizi sordu! 🙂
Öneri: 15 Haziran’dan önce yavrunuzla-ya da yalnız- bir gün Sakıp Sabancı Müzesi’ne gidin, daha önce Polonya ile ilgili öğrendiklerinize hem farklı bir bakış açısıyla bakın, hem de Emirgan’da Boğaz havası alın derim. Biz nisanda gittik, bahar havası aldık, siz de ilk yazı koklayın.